dertlerinizi anlatın, dermanı biz olalım
  Tüm Menekşelere Veda
 

TÜM MENEKŞELERE VEDA...

Küçük, toprak saksı, ansızın elinden yere düşüverdi. Paramparça olmuştu.
Saksısı kırılan mor menekşenin, incinen, yeşil, canlı yapraklarını kontrol etti.
Onu diktiği ilk günden bu yana ne çok zaman geçmişti. 
Tek, yeşil bir yapraktı önceleri. Hasretle bekledi bu dost kalbin küçük yapraklar
vermesini. Geçen zaman sevginin hakkını verdi. Menekşe,
bütün yoğunlaşmaların neticesini, verdiği bu minicik yeşil yapraklarda gösterdi.
İnsanın içini ısıtıyordu. İlk yaprakla yüreğe dolan heyecan, ilk aşka benziyordu.
Kalbi sarıyordu, elleri titretiyordu, bir cezbe havası veriyordu bütün bedene.
İlk çiçekler yıllarca hasret duyulan o dost gözlere ne de çok benziyordu.
İlk yapraklar, ilk çiçekler, ilk aşk. Nedense tuhaf bir büyü vardı bu çiçeklerde,
bu yapraklarda. Gerçi menekşeler hep husûsiydi onun için.
Hele hercai olanlarına karşı büyülü bir yakınlık hissederdi. 
Hercai kelimesi ne de çok şey ifade ediyordu. Değişimi, çesitliliği,
farklı renkleri içinde barındıran bir ahenkdarlığı. Ne çok sır vardı bir
hercai menekşenin bakışında.Renkler nasıl da ustalıkla atılmıştı yaprakların üstüne.
Her menekşe ayrı bir dünya gibi gelirdi yüreğine.
Düşüncelerinden sıyrıldı ve kendi kendine mırıldandı “Tüm menekşelere
veda etmeliyim.” Kırılan saksının parçalarını toplarken kırılmanın 
zihninde meydana getirdiği çağrışımları bir bir düşündü.
“Kırılmak, mesela kolun, bacağın kırılması, sonra bardağın kırılması bir de,
bir de kalp kırılması ve hayal kırıklığı var tabii ki.”
“Kalp kırgınlığı da neymiş?”dedi kendi kendine. “Hiç kalp bir saksı gibi kırılır mı? 
Öyleyse neden buna kalp kırığı demişler. Sahi eskiler buna ne diyorlardı?
Dur bakayım şimdi hatırlayacağım. Evvet evvet sanırım inkisardı. 
Kalp inkisarı. İnkisar, ne büyülü kelime.” Tekrar etti kendi kendine.
“Inkisar, inkisar. Sahi, eskiler menekşeye ne diyorlardı?” 
Sonra Tanzimat şairlerinden,Abdülhak Hamid hakkında anlatılan bir nükteyi 
hatırlayıverdi. Hamid eşi Neli’yi dikensiz gül, sevgilisi Eşli’yi ise
hercai menekşe olarak nitelendiriyordu. Hercai menekşeye benzetilen bir
kadın olmak hususi bir duygu olmalıydı. Neşeli, dinamik, daima değişen,
bu haliyle daima mutlu eden ve mutlu edilen bir kadın...
“Allah Allah Hamid de nereden çıktı?” 
Son olarak menekşeye eskilerin ne dediğini düşünüyordu.
Doğru ya oradan gelmişti buralara. Kendini çağrışımlarının rüzgarına
kaptırmıştı bir defa. Yine hüzünlendi işte. Nereden de kırılmıştı
şu menekşenin saksısı. Yerinde sakin ve sessiz dururken bütün bu çağrışımlara
meydan vermemek için menekşenin suyunu verir ve hemen uzaklaşırdı yanından.
Saksısı kırılan menekşe onda küllenen bir geçmişi canlandırmıştı.
Kesik kesikti zihninde herşey.
Son günlerde unutkan bir insan olmuştu zaten. Kedisi, menekşeleri ve anıları.
Şimdi kırılan saksıya bir daha baktı. Menekşeyi saksının kırıkları arasından özenle,
incitmeden aldı. Yeşil, ince tüylü, diri yapraklarına okşarcasına dokundu.
Onlara şefkatli bir buse kondurdu. Çiçeklere dokunmadı.
İncitmekten korktu onları. Maziye dönmeyi istemedi.
Kırıkları toplarken acaba dedi “saksının inkisarı da olur mu?” Bunu hep yapardı.
Saçma şeyler düşünmek, zihni bir süre oyalamak hep faydalıydı.
İnsanınn kendisini hüzünlendiren duygulardan bir süre de olsa uzaklaşmasını sağlardı.
Güldü, “Bak sen şu menekşenin ettiğine. İnsanı alıp nerelere götürüyor.”
Dudaklarında suskun bir tebessümle gözleri uzaklara daldı.
Yüreği ilk günkü gibi kıpır kıpır oldu. Yaptığı bütün o tuhaflıkları bir bir hatırladı.
Sonra sonra ilk farkediş, ilk pişmanlık, ilk acı, ilk ayrılık.
Neden sonra açıldı içindeki hasret kafesi. Aradan geçen yıllar ve hayat.
Her şey kurallara uygun olarak gelişmişti. Mutluydu, pişman değildi.
Ama ne var ki içinde ki “hercai menekşeyi” öldürememişti. 
Güldü. Bu sefer gülüşü ızdırapla sarmaş dolaştı. Hafifçe yanakları kızardı.
Utandı. Pencereden dışarı baktı. Kedi acıkmış olmalıydı, acı acı miyavlıyordu.
Bir anda sıyrıldı duygularından. Kapıyı açtı. Kedinin sırnaşmasına aldırmadı.
Kedinin yiyeceğini aceleyle hazırlayıp tekrar menekşesinin başına döndü. 
Yerdeki saksı kırıklarını ve toprakları temizledi. Menekşenin saksısını değiştirdi. 
Son bir defa baktı mor çiçekli sevgili menekşesine.
Akşam için bir şeyler hazırlamalıydı. Güneş batmak üzereydi.
Hava yavaş yavaş kararıyordu. Mutfağa doğru ağır adımlarla yürürken
içi huzur doluydu ve o an yıllardır yapamadığı bir şeyi yapmaya karar verdi. 
“Tüm menekşelere veda etmeliyim.” diye mırıldandı kendi kendine.
Menekşeyi özene bezene paketledi ve paketin üzerine “tüm menekşelere veda”
yazarak geçmişine doğru postalamaya hazır hale getirdi... 

 
  Bugün 3 ziyaretçi (5 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol